satır arası

Girişimsel radyoloji tanı aşamasından tedavi sürecine kadar Onkoloji Bölümü ile yakın işbirliği içerisinde çalışır. Görüntüleme yöntemleri ile bir organda yer işgal eden hastalık (kitle=tümör=kanser) saptandığında girişimsel radyologlar ultrasonografi ya da bilgisayarlı tomografi (BT) eşliğinde dokudan parça alarak tanı konmasını sağlar. Tanı konulan hastada tedavi amacıyla kemoterapi verilebilmesi için cilt altına girişimsel radyoloji ünitelerinde port, geçici ya da kalıcı kataterler yerleştirilir. Tümörlerin tedavi aşamasında girişimsel radyoloji onkolojiye önemli katkı sağlar. Kemoterapi etkinliğinin sınırlı olduğu hastalarda tedavi amacıyla girişimsel işlemler uygulanır. Girişimsel onkoloji tedavi yöntemleri olarak;

• Tümör içine çeşitli iğneler ile direkt girilerek yakılması; radyofrekans (RF) ablasyon, mikrodalga ablasyon, kriyoablasyon (dondurma),

• Karaciğer tümörlerinde tümörü besleyen atardamar yolu ile girilerek direkt tümör için kemoterapötik ilaçların verilmesi (kemoembolizasyon),

• Radyoaktif maddenin atardamar yolu ile direkt tümör içine verilerek yapılan radyoembolizasyon yöntemleri uygulanmaktadır.

Kanserde teşhis/tanı, görüntüleme eşliğinde biyopsi

Hastalıkların kesin teşhisini koyabilmek için hastalıklı dokudan-kitleden parça alınmasıdır. Tedavinin uygulanabilmesi için bu yabancı dokunun ne olduğunun anlaşılması yani tanının konması ya da teşhis edilmesi gerekir. Hastalıklı organdan hücre şeklinde örnek alınması ince iğne aspirasyon biyopsisi iken daha büyük doku alınması yöntemi tru-cut ya da parça biyopsidir.

İşlem hazırlığı nasıl olur?

Kan testleri mutlaka kontrol edilmelidir. Lezyona en uygun giriş yeri belirlendikten sonra steril koşullar ve cilt-cilt altı lokal anestezi uygulanır. Ultrasonografi ile görülemeyen kitleler yönelik biyopsi kontrastlı bilgisayarlı tomografi (BT) den yararlanılır. İşleme bağlı kanama, enfeksiyon ve komşu organ yaralanmaları olabilir. İşlem öncesi kan testlerinin kontrolü, hastanın ilaç kullanıp kullanmadığı sorgulanması, steril koşullara uyulduğu ve giriş yerine dikkatle yaklaşıldığı taktirde bu riskler belirgin olarak azaltılabilir.

Port yerleştirilmesi nasıl olur?

Kemoterapi ilaçları kollardaki toplardamarlardan ilk verildikleri andan itibaren bu damarlarda hasara yol açarlar. Sonraki tedavilerde bu damarlar kullanılmaz hale gelir. Kemoterapi ilaçlarının verilebilmesi için kollarda yeniden damar bulunması sıkıntılı hale gelir. Girişimsel radyoloji ünitelerinde ultrasonografi eşliğinde anjiografi altında büyük toplardamar bileşkesine uzanacak şekilde ince kateterlerin yerleştirilmesidir. Port yerleştirilmesi steril koşullarda lokal anestezi eşliğinde uygulanır. Kateter girişi boyun toplardamarlarından yapıldıktan sonra port cebi oluşturulması aşamasına geçilir. Port cilt altında gömülerek cilt dikilir. Port cilt altına yerleştirildiğinden dolayı dışarıda herhangi bir kısmı bulunmaz. Bu bakımdan hastanın yaşam kalitesini bozmaz. Port cilt altında kolaylıkla ele gelir. içerisinde özel iğneler yerleştirilerek  kemoterapi ilaçları port içinden verilir. İğne çıkarıldıktan sonra iç kesimindeki özel madde nedeniyle porttan dışarıya kan sızmaz. Port sadece özel iğnesi ile kullanılmalıdır. Kullanıldıktan sonra kan sulandırıcı ilaç ile yıkanmalı ve tıkanmaktan korunmalıdır. 1 hafta sonra portun dikişleri alınır. Port yerleştirilen hastalar dikişler alındıktan sonra banyo yapmalarında sakınca  yoktur.

Karaciğer kanserlerinde lokal tedaviler

Kanserde “Ablasyon” Tedavisi

Tümörlerde çeşitli tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Bu yöntemler “cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi” uygulamaları olarak sıralanabilir. Günümüzde bu tedavi yöntemleri yeterli düzeyde etkili olmadığında alternatif tedavi yöntemlerine gereksinim duyulmaktadır. Akciğer, karaciğer ve böbrek tümörlerinin klasik tedavileri cerrahi olmakla birlikte çoğu hasta erken aşamada yakalanamadığı için cerrahi şansını kaçırmaktadır. Bu durumda ablasyon” teknikleri önem kazanmaktadır. “Tümör ablasyonu” tümörü ortadan kaldırmak  veya belirli bir hasar vermek adına yapılan kimyasal veya ısı uygulamasıdır.

Karaciğer Tümörlerinde Ablasyon Tedavisi

Karaciğerden köken alan kanserlerde (Hepatoselluler karsinom = HCC) veya karaciğere başka organlardan yayılan metastaz) tümörlerde %85 oranında tümör tanısı konulduğu sırada operasyon şansını kaybetmiştir. Bunun yanı sıra, karaciğer tümöründe bazı riskler nedeniyle de cerrahi tedavi uygun olmayabilir.

Bunlar yetersiz karaciğer rezervi, tümör ya da tümörlerin müdahaleye uygun olmayan bölgede yer alması olarak sıralanabilir. Ablasyon tedavisi 3 cm’den küçük tümörlerde küratif (kesin tedavi), 3-5 cm aralığındaki orta boyutlu HCC’de tümörün yeniden oluşumunu önleyen, yaşam süresini uzatabilen, tümör sınırlarını azaltabilen bir tedavidir.

Radyofrekans Ablasyon

Radyofrekans (RF) ablasyon tekniği, tümör içine yerleştirilen bir elektrot çevresinde radyofrekansakımının ısı enerjisine dönüşmesi yoluyla tümör-hücre ölümünün sağlanmasıdır. Bu tedavi ile karaciğer kanser (HCC) olgularında 5 yıllık yaşam oranları %40-58’dir.

Küçük ve orta boy HCC’ lerde etkinliği tek bir uygulamada %80’lerde olabilmektedir. Ablasyonun çoğunluğu termal iletim yoluyla gerçekleşmekle birlikte bu iletim, doku kuruma ve yanmaları ile sınırlanabilir. Lezyona yakın bölgede damar bulunması ablasyon etkinliğini azaltır ve işlem süresini uzatabilir. Topraklama pedlerinin kullanılması gerekmekte olup nadiren RFA bazen cilt yanıklarına yol açabilmektedir.Ablasyon tedavileri yapılmaktadır.

Tedavi Nasıl Uygulanır?

Kan testlerinin değerlendirilmesi sonrası ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi ve magnetik rezonans görüntüleme yöntemleri ile lezyonların yerleşimleri gösterilerek, girişim yeri ve sayısı belirlenir. Ablasyon işlemi en çok direkt ciltten ve genellikle ultrasonografi ya da bilgisayarlı tomografi cihazı eşliğinde uygulanmaktadır.

Ablasyon Tedavisinin Kullanıldığı Diğer Kanserler

Nöroendokrin tümörlerin yanı sıra meme, yumurtalık (over) kanserlerinin karaciğere yayılmalarında da ablasyon tedavileri, cerrahinin uygulanamadığı durumlarda etkili olmaktadır. Karaciğer dışı diğer organ tümörlerinde; akciğer, böbrek kanserlerinde ve kemik metastazlarında da ablasyon teknikleri önemli tedavi yöntemleridir. Özellikle akciğer kanserlerinde, akciğer rezervi cerrahi yaklaşıma izin vermediği durumlarda ablasyon teknikleri yaşam sürelerine katkı sağlayabilmektedir. Ağrılı kemik tümör yayılmalarında (metastaz) ağrının giderilmesinde tedavi alternatifi olabilmektedir.

Kemoembolizasyon

Kemoembolizasyon kasık damarından girilip karaciğer içerisindeki damarlara ulaşılarak kateter yoluyla kemoterapi ilaçların direkt tümör içerine verilme yöntemidir. Bu sayede;

• Yüksek dozda kemoterapi ilacı kanser dokusu içerisine yüklenmiş olmakla birlikte

• Tümörün büyümesi için gerekli olan atardamardan kan desteği de engellenmektedir.

• Sistemik yolla verilen kemoterapi ilaçlarında ortaya çıkan yan etkiler ilacın sistemik dolaşıma karışmaması nedeniyle sistemik yan etkileri görülmemekte ya da sadece karaciğere sınırlı etkiler görülebilmektedir.

• Bu yolla karaciğer içerisine yerleşmiş tüm tümörlerin tedavisi sağlanmış olmaktadır.

Kemoembolizasyon ne zaman uygulanabilir?

Karaciğerin kanserlerinde ya da karaciğere başka organlardan gelen metastazlarda sistemik kemoterapiye yanıt alınamayan ve genel durumu bozuk olmayan hastalarda da kemoembolizasyon uygulanabilmektedir.

Bunun için;

• Tümör volümü karaciğerin tüm volümünün %50’sinden az olmalıdır.

• Kan testlerine göre albumin, total biluribin, AST, ALT, LDH değerleri normal ya da normalin hafif üzerinde bulunması

• Karaciğer dışındaki diğer organ tutulumlarının da değerlendirilmesi ve bu organlarda ilerlemiş ya da yaygın kanser tutulumunun olmaması

• Karaciğeri besleyen toplardamarın açık olması gerekmektedir.

Karaciğerdeki yerleşen tümörlerin yaygınlığına bağlı olarak tedavi tek ya da bir kaç seansta yapılabilir.

Radyoembolizasyon

Radyoembolizasyon son yıllarda uygulanmaya başlanan etkili bir tedavi yöntemidir. Temel mantığı radyoaktif maddenin (Yttrium 90) kasık damarından girilerek karaciğer atardamarı yolu ile direkt tümöre uygulanmasıdır. Normal karaciğer dokusuna dışardan uygulanan radyoterapi tümörü öldürecek dozda normal karaciğer dokusuna da çok hasar vermektedir. Bu nedenle daha güvenli bir yöntem olan radyoembolizasyon kemoterapiye direnç gelişen olgularda uygulanabilen temel tedavi yöntemi konumuna gelmiştir.

Radyoembolizasyon hangi durumlarda uygulanabilmektedir?

• Başta karaciğerden gelişen kanser olan HCC (hepatosellüler karsinom)

• Karaciğere kalın barsak, meme kanserinden, nöroendokrin tümörlerden yayılan metastazlarda

• Cerrahi şansı olmayan safra yolları kanserlerinde de altenatif tedavi yöntemi olabilmektedir.

• Karaciğer toplardamarların tıkanıklığı durumunda kemoembolizasyon uygulanamaması durumunda da radyoembolizasyon yapılabilmektedir.

Radyoembolizasyon tedavisi nasıl yapılır?

Nükleer Tıp ünitesi ile birlikte yürütülen bu uygulamada tedavi anjiografi ünitesinde 2 ayrı seansta yapılmaktadır.

1. Seans tümörün damarsal yapısına ve dozun hesaplanmasına yönelik yapılır.

2. Seans anjiografi yaklaşık 1 ya da 2 hafta sonra uygulanır. Miktarı belirlenmiş Yitrium 90 direkt olarak hedef tümöre uygulanır. Tümörün yaygınlığına göre sağ loba ya da sol loba veya her iki karaciğer lobuna uygulanabilir ve tedavi tekrarlanabilir. Tedavi sonrası hasta 1 gün sonra taburcu edilir.

Radyoembolizasyonda yan etkiler

Tedaviden sonra bulantı, kusma ve ateşle giden yaklaşık 1 gün süren yakınmaları olabilir. Radyasyonun yol açtığı karaciğer hastalığı % 50 sıklıkla ortaya çıkabilir ve kan testlerinde yükselmeye yol açıp 2 hafta sürebilir. Radyasyonun pnömonitis akciğere kaçağın yüksek olduğu olgularda çıkabilen nadir durumdur. Mide ve barsaklarda ülser gelişimi, pankreas iltihaplanması, safra kesesi iltihaplanması nadir görülebilen yan etkilerdir.

Onkolojide diğer destekleyici girişimsel yöntemler

Safra ve İdrar Yolları Tıkanıklıkları Drenajları

Kansere bağlı sarılık ortaya çıktığı zaman hastanın hayati tehlikesini gidermek ve kalan yaşam süresince hayat kalitesinin artırmak amacıyla safranın mutlaka barsağa ulaştırılmalı ya da dışarı alınması gerekmektedir. Uygulama yolu daha kolay olan ağızdan girilerek yapılan ERCP (endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi) tekniği safra yolları tıkanıklığının giderilmesinde kullanılmaktadır. ERCP tekniği geçirilmiş mide barsak ameliyatı, teknik nedenler ve obstruksiyonun geçilememesi gibi nedenlerle başarılı olamadığı girişimsel radyolojide direkt ciltten (perkütan) yolla girilerek safra yollarındaki darlık ve tıkanıklıkların tedavisiyapılır. İdrar yollarında tıkanıklığa bağlı olarak idrar mesaneye ulaşamadığı zaman böbrek içinde idrar yollarında genişleme gelişir. Taş, inflamatuvar hastalıklar, tümör ve geçirilmiş ameliyatlara bağlı üreter yaralanmaları bunun sık nedenleridir. İdrar mesaneye ulaşamadığı zaman böbrek fonksiyonlarında bozulma gerçekleşir. İdrar yollarının tıkanıklıklarında sebebe yönelik tedavi uygulanır. Cerrahi yöntemler başarılı olmadığı ya da uygulanamadığı durumlarda perkütan yol ile direkt ciltten girilerek kateter yerleştirilir. idrarın torbada birikmesi sağlanır.

Bağırsak ve Yutak Borusu Tıkanıklıkları

Bağırsak ve yutak borusunun ilerlemiş tümörlerinde hastanın kalan yaşam kalitesinin artırılması amacıyla, lümen tıkanıklıklarında durumlarında geçişi sağlamak amacıyla stent denilen metalik kafesler yerleştirilir. İltihabi ya da sıvı koleksiyonları ameliyata gerek duyulmadan girişimsel tekniklerle drene edilerek tedavi sağlanır.

En Çok Okunan Sağlık Rehberi Yazılarımız

Sosyal Medya Hesaplarımız:
Facebook | Instagram | YouTube | LinkedIn

13405

Bu içeriğin geliştirilmesinde Medical Park Yayın Kurulu katkı sağlamıştır.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Sayfa içeriğinde tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren ögelere yer verilmemiştir. Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurunuz.